29 ) SU YALITIMI PROJE TASARIM VE UYGULAMALARI
SU YALITIMI
NEDİR.....?
NASIL YAPILIR.....?
FAYDALARI NELERDİR.....?
SU YALITIMININ TARİHÇESİ
Bilinen en eski su yalıtım projesi, Babil'in Asma Bahçeleri'dir (Şekil 5).
Antik dünyanın yedi harikasından biri sayılan Babil'in Asma Bahçeleri;
25 metre yüksekliğindeki kolonlar üzerine oturan teraslardan oluşuyordu.
Su yalıtımı bitüm ve kurşun ile sağlanmıştı.
Diğer bitkilerin yanı sıra ağaçlar da bu teraslara dikilmiş ve Fırat nehri yakınlarında köleler tarafından çalıştırılan,
su çeken bir sulama makinesiyle sulanmıştı.
|
|
Babil'in Asma Bahçeleri,
Kral Nebukadnezar tarafından 26 yüzyıl önce inşa edilmiş,
antik dönemlere ait bir su yalıtım projesidir.
Ağaçlar ve bitkilerin ekilmiş olduğu toprakla doldurulmuş olan teraslar,
yükseklikleri 25 metreye ulaşan bir dizi kemer ile desteklenmiştir.
Ağaç ve bitkilerin sulanması Fırat Nehri'nden yapılıyordu.
|
Mısırlılarda Bitüm ve bitüm teknolojisini çok iyi bilen bir toplumdu.
Özellikle Ölü Deniz bölgesinde zengin olan bitüm kayalarında
bitümü elde ederek onu işlemiş ve mumyalamada kullanılan parafını elde etmişlerdir.
Yirminci yüzyılın başlarında, su yalıtım projeleri daha yaygın ve olağan bir hale gelerek,
özellikle tüneller, barajlar, havuzlar ve su ile ilgili diğer yapılarda kullanılır olmuştur.
Yaya kaldırımı altında bulunan yeraltı mahzenleri de kömür katranı-zift örtüler ile korunmuştur.
20. yüzyılın başlarına kadar
bitüm veya kömür katranı kullanım alanında ısıtılarak uygulama yapılacak yüzeye sürülmekte,
bu katmanlar arasına taşıyıcı olarak;
pamuk, kanaviçe, hayvan kıllarında yapılmış keçeler gibi organik taşıyıcılar konulmaktaydı.
Bu ilk dönem yerinde uygulamalı örtüleri,
su yalıtımı sağlamak amacıyla 4–6 kat, nem yalıtımı için ise 3–4 kat uygulanıyordu.
20 yüzyılın başlarında ilk fabrikasyon örtüler,
okside bitüm ile kaplanmış karton, jüt, pamuklu kanaviçe, hayvan kıllarından imal edilmiş keçeler vb. organik taşıyıcılara emdirilerek üretilmişlerdir.
Bu örtülerde uygulama alanlarında birbirleri ile ve katlar arasında sıcak okside bitüm kullanılarak uygulanmışlardır.
Bu fabrikasyon üretim kaliteyi ve hızlı uygulamayı beraberinde getirmiştir.
Bugün hallen kullanılmakta olan
Paris, Berlin metrolarının bir bölümü bu örtülerle 20. yüzyıl başlarında yapılmıştır.
Teknolojinin gelişimi ile birlikte 20. yüzyılın ikinci yarısından sonra organik taşıyıcılar yerine cam tülü gibi inorganik taşıyıcılar geliştirilmiştir.
Cam liflerinde üretilen cam dokumalardan üretilmiş örtüler mukavemet istenen yerlerde tüketicinin kullanımına sunulmuştur.
Yeni Nesil Su Yalıtım Malzemeleri
Geleneksel yerinde uygulamalı örtüler yerine geçen yeni nesil malzemeler;
polyester keçe veya polyester keçe üzerine lamine edilmiş cam tülü fitilleri içeren inorganik taşıyıcılar,
bitümün fiziksel ve kimyasal özellikleri geliştirilmiş polimer bitüm ile kaplanarak
SBS veya APP katkılı modifiye edilmiş
polimer bitümlü örtüler üretilmektedir.
Bu ürünlerin diğer bitümlü su yalıtım ürünlerine karşı üstün su yalıtım özelliğine sahiptir.
İnsan doğası gereği atmosferik şartlardan her zaman için kendini korumak istemiştir.
Mağaraların, hem soğuk hem de şiddetli fırtınalardan korunmak için tarih öncesi çağların şartlarında
iyi bir barınak olduğu açıktır.
Yağmur ve fırtınanın getirmiş olduğu olumsuzlukları önleyebilmek için,
mağaralar ve daha sonra oluşturulan ilk çadırlar ile birlikte yağmur suyundan sakınılmıştır.
Su yalıtımı ilk olarak yağmur suyundan korunma gerekliliği ile karşımıza çıkar.
Bu ihtiyaç; mağaraların, kayaların arasına gizlenme,
daha sonra çadır ve dolayısıyla çatı kavramının ortaya çıkması sonuçlarını doğurmuştur.
Sakınılması gereken yukarıdan gelecek sudur.
Ancak zaman içinde, yapılardaki teknolojik gelişmeyle birlikte sakınılacak suyun yönü ve şartları da şekil değiştirir.
Artık sadece bulutlardan gelecek su değil, yeraltı suları da yaşadığımız binalara zarar verebilir konumdadır.
Göçebe yaşamdan yerleşik yaşama geçişin bu sürece katkısı büyüktür.
Ne zaman ki insanoğlu çadırları ile birlikte kıtalar boyunca gezip durmaktan yorularak,
köklerini salacağı topraklara kavuşma ihtiyacı hissetti,
kendi kökleri gibi bina köklerini de toprağın derinliklerine salma ihtiyacı doğdu.
Artık su ile, aşağıdan da mücadele edilmesi gerekiyordu.
Yapıların, uzun ömürlü, konforlu ve sağlıklı olması;
ancak doğru şekilde tasarlanarak inşa edilmesi ve yapıya zarar veren dış etkilere karşı korunması ile mümkündür.
Yapılara etki eden en önemli faktörlerden biri de sudur.
Yapılar;
• Yağmur, kar gibi yağışlar,
• Toprağın nemi ve toprak tarafından emilen yağış veya kullanma suları,
• Banyo, tuvalet gibi ıslak hacimlerde su kullanımı,
• Yapının, üzerine inşa edildiği zemindeki basınçlı veya basınçsız yeraltı suları
• Bina içinden gelen su buharının çatı cephe gibi dış yüzeylerde yoğuşması nedeniyle suya maruz kalırlar.
Suyun yukarıda sayılan yollarla yapıyı ve konforu tehdit etmesi engellenemez fakat yapılara suyun girmesi önlenebilir.
Yapıların, her yönden gelebilecek suya veya neme karşı korunmaları için, yapı kabuğunun yüzeyinde yapılan işlemlere
“su yalıtımı”
denir.
Yapı ömrü ve dayanıklılığı açısından en büyük tehdit “su”dur.
Yapıya sızan su; yapıların taşıyıcı kısımlarındaki donatıları korozyona uğratarak,
kesitlerinin azalmasına ve yük taşıma kapasitesinin ciddi miktarlarda düşmesine neden olur.
Ayrıca yapı bileşeni içerisinde su, soğuk mevsimlerde donarak,
sıcak mevsimlerde ise buharlaşarak beton bütünlüğünün bozulmasına ve çatlakların oluşmasına yol açar.
Bunun dışında zemin rutubeti veya zemin suyu içerisinde bulunan sülfatlar,
temel betonuyla kimyasal reaksiyonlara girerek beton kompozisyonunun bozulmasına neden olur.
Bu da yapı ömrünü ve dayanımını olumsuz yönde etkiler.
Su ayrıca, binalarda insan sağlığı açısından zararlı küf, mantar vb. organik maddelerin oluşumuna da yol açar.
Zemin üstündeki yapı elemanlarını; yağış sularının ve asidik atmosfer gazlarının zararlarından;
zemin altındaki yapı elemanlarını ise zemin suyu ve rutubetinin zararlı etkilerinden korumak için su yalıtımı yapılır.
Etkin bir su yalıtımı için, yalıtım uygulamasının,
binanın temelinden çatısına kadar tüm yapı elemanlarını kapsaması gerekir.
Zemine oturan döşemeler, balkonlar, dış duvarlar, çatılar ve temel duvarları yalıtıma konu olur.
1999 yılında ard arda yaşanan iki büyük depremin ardından richter ölçeği
, tsunami, zemin etüdü gibi yeni kavramlar hayatımıza girdi.
Korozyon da bu kavramlardan biriydi.
Depremde birçok yapının yıkılmasının nedeni korozyon, yani paslanmaydı.
Korozyonun nedeni ise su yalıtımının yapılmamış olmasıydı.
Yapıların suya karşı yalıtılması gerektiği ne yazık ki çok acı bir tecrübeyle dahi henüz tam olarak anlaşılamadı.
Suyun yapılar üzerindeki en büyük etkisi bina ömrü ve güvenliğiyle ilgilidir.
Bu durum su yalıtımının yaşamsal bir önemi olduğunu ortaya koyar.
Suyun yapılara verdiği hasar,
özellikle deprem tehdidinin bulunduğu bölgelerde can ve mal güvenliği açısından tehdit oluşturur.
Herhangi bir yoldan yapı donatısına sızan su, donarak veya kimyasal tepkimelere girerek
donatının özelliğini yitirmesine yol açar.
Donatının özelliğini yitirmesi ise dayanım gücüne ve süresine olumsuz etkilerde bulunur (Resim 1).
Suyun binalarımızın dayanıklılığına vermiş olduğu zararı genellikle gözle göremeyiz,
ancak sonuçlarıyla karşılaştığımızda fark edebiliriz.
Büyük bir depremde, korozyona uğramış bir binanın ayakta kalması hemen hemen mümkün değildir.
Bu nedenle özellikle Türkiye gibi deprem kuşağında bulunan ülkelerde su yalıtımının yaşamsal bir önemi vardır.
Korozyonun zararlı etkileri |
Genel olarak beton, içine gömülmüş donatıyı korozyona karşı korur.
Donatı, betona gömülür gömülmez oluşan ince film tabakası çeliğe yapışır ve korozyona karşı dayanım oluşturur.
Bu dayanım betonun yüksek alkali ortamına ve elektriksel dirence doğrudan bağlıdır
. Betonun kılcal boşluklarındaki nemde bulunan iyonlar elektriksel iletkenlikte rol oynar.
Yüksek elektriksel direnç de dayanıklı beton anlamına gelebilir.
Yapılardaki donatının korozyonuna ve bu korozy
onun sürmesine neden olan
4 ana etken vardır;
1 Karbondioksit veya klorun neden olduğu reaksiyonlar sonucu donatı etrafındaki koruyucu pasivasyon
tabakasının bozulması,
2 Betonun kılcal gözenekleri içinde dağılmış olan ve elektrolit görevi gören su,
3 Betonun gözeneklerinden içeri giren oksijen.
4 Önlem alınmadığı taktirde betonarmenin içinde gerçekleşen yoğuşma nedeniyle nemlenme.
Beton üzerindeki film tabakasını bozarak donatının korozyona uğramasına neden olan şartlardan biri karbonasyondur.
Atmosferdeki karbondioksit ile betondaki çimentonun kimyasal reaksiyona girmesi,
betonun büzülmesine,
dolayısıyla çatlakların artmasına neden olur.
Aynı zamanda betonun pH değerinin düşmesi
(normal bir betonun pH değeri 12,5 -13,5 arasındadır ve bu miktar korozyonun oluşmaması için yeterlidir)
ara yüzeylerdeki alkaliliğin düşmesine, mevcut koruma tabakasının da bozulmasına neden olur.
Koruma tabakasının bozulmasının bir diğer nedeni de klor iyonlarının varlığıdır.
Sonuç olarak her iki durumda da korozyonun başlaması için gerekli şartlar oluşur
(pH değerinin 9'un altına düşmesi)
ve süreç işlemeye başlar. Ortam şartlarının durumuna göre oluşan bir hızda, donatı yüzeyinde
donatı hacminin 2.5 katı büyüklükte demir oksit oluşumları meydana gelir.
Oluşan pas, yetersiz pas payı sorunu da varsa, mevcut betonu çatlatır.
Betonun dökülmesiyle beraber donatı açığa çıkar. Havayla temas nedeniyle de korozyon hızındaki artış kaçınılmaz olur.
Korozyona bağlı olarak donatı kesitinde oluşan kayıp,
donatının başlangıçta tasarlanan hesap değerlerini karşılayamamasına neden olur.
Bu da binanın taşıma gücü, dolayısıyla da yapı güvenliği açısından hiç istenmeyen bir durumdur.
Hesap dayanımı
365 MPa olan S420b sınıfı Ø 12'lik bir çeliğin başlangıçta 41.3 kN yük taşıyabilirken,
korozyon kaynaklı donatı kesit kaybının 0.25 mm/yıl olduğu bir kabul sonucunda 5 yılın sonunda
25.9 kN, 15 yıl sonra da 5.8 kN yük taşıyabilir.
Bu koşullarda donatı 24 yıl sonunda taşıma kapasitesini tamamen kaybedecektir.
2- Su Yalıtımı Konfor Sağlar
Su, bizim için ne kadar vazgeçilmezse bir o kadar da yapılarımız için korunulması zorunlu bir öğedir.
Toprağın nemi ve basınçsız su, yapı elemanı gözeneklerinden geçerek
iç ortam yüzeyinde küflenme, siyah leke ve mantar gibi organizmaların oluşmasına neden olur.
Bu yüzden iç yüzeyde bulunan ahşap gibi doğal malzemelerin çürümesine,
sıvaların kabarıp dökülmesine, kolon ve perde duvarlardaki donatının paslanmasına neden olarak konforumuzu bozar.
Nem ve nemin yol açtığı küf mekânlarda kötü kokuların oluşmasına yol açar.
Bu durum ortamda bulunan insanları rahatsız edecektir.
Su yalıtımı sayesinde nemin önlenmesi, insan konforu açısından olumsuzluk yaratan bu kötü kokuların yayılma olasılığını da ortadan kaldırır.
Su yalıtımı, suyun odalarımıza damlamasını engelleyerek konforlu yapıların elde edilmesini sağlarken,
bakteri, küf vb. organizmaların oluşmasını önler.
3- Su Yalıtımı Ekonomiye Katkıda Bulunur
Ekonomik değerleri günümüzde giderek artan yapıların uzun ömürlü olması gerekir.
Bugün bir yapının kullanım ömrü yaklaşık 50 yıldır. Suyun olumsuz etkileri yapıların kullanım ömrünü azaltır.
Bu da ekonomik bir kayıptır. Su yalıtımıyla bu kayıp da giderilmiş olacaktır.
Ülkemizin yüzölçümü olarak yüzde 92'si, nüfus yoğunluğu olarak yüzde 95'i deprem kuşağındadır.
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı'nın verilerine göre son 58 yıl içerisinde meydana gelen depremler;
58 bin 202 vatandaşımızın hayatını kaybetmesine,
122 bin 096 vatandaşımızın yaralanmasına ve yaklaşık
411 bin 465 binanın yıkılmasına veya ağır hasar görmesine neden olmuştur.
Dünya gazetesi tarafından hazırlanan bir haberde;
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Hasar Tespit Komisyonu tarafından,
55 bin 651 konut ve işyerinde yapılan kontrollerde incelenen binaların yüzde 79'unun hasarlı bulunduğu ifade edilmiştir.
Habere göre;
incelenen binaların yüzde 64'ünde nemin yol açtığı korozyon (paslanma),
yüzde 41'inde malzeme eksikliği, yüzde 18'inde inşaat aşamasında betonun sulanması,
yüzde 11'inde eskime ve yıpranma, yüzde 3'ünde proje hatası, hasarların nedeni olarak belirlendi.
Aynı haberde binaların yüzde 21'inde zemine uygun olmayan inşaat,
yüzde 6'sında taşıyıcı elemanların kaldırılması ve delinmesi gibi hususların tespit edildiği ifade edilmiştir.
Su yalıtımının inşaat aşamasındaki maliyeti, bina maliyetinin yaklaşık yüzde 3'üdür.
Binaların sağlamlığı göz önünde bulundurulması gereken en önemli unsurdur.
Buna bağlı olarak su yalıtımının sağladığı yarar, maliyetten çok daha önemlidir.
Su yalıtımı, yapılarımıza suyun girebileceği; temellere, toprak ile temas eden duvarlara,
suyun yapı dışında birikebileceği veya suyun basabileceği seviyenin altındaki dış duvarlara,
balkonlara, teras ve eğimli çatılara ve ıslak hacimlere yapılır.
Bir yapının uzun ömürlü olabilmesi için başlangıç aşamasında su yalıtımı kurallarına göre tasarlanması gerekir.
Su yalıtımı yapılmadan inşa edilmiş binalarda,
çatı ve ıslak hacimlerin su yalıtımı sonradan rahatlıkla yapılabilirken,
toprak altındaki duvarların yalıtılması için binanın etrafının kazılması gereklidir.
Binanın üzerine oturduğu temellerin su yalıtımının yapılabilmesi için ise yapımızın havaya kaldırılması gerekir ki, bu da henüz mümkün değildir.
Bu gibi durumlarda sadece konforumuzu bozan küf ve mantar oluşumu engellenebilir.
Suyun yapı ömrünü etkileyen zararlarından, yapı inşa edildikten sonra tam anlamıyla korunmak mümkün değildir .
Temel seviyesindeki suyun drenaj (tahliye) önlemleri ile yapımızdan uzaklaştırılması çoğu kez yapılabilecek tek uygulamadır.
Su yalıtımının bir diğer uygulama alanı da, suyun içerisinde kalmasını istediğimiz; havuz, su depoları, suni göletler vb. yapılardır.
Yapılarda su yalıtımı, suyun hangi şiddette,
hangi halde ve nereden gelirse gelsin yapı kabuğundan içeri girerek yapı elemanlarına
dolayısıyla da yapıya zarar vermesini önlemek için yapılır.
Temel olarak su yalıtımı yapısal ve yüzeysel su yalıtımı olarak ikiye ayrılır.
1- Yapısal su yalıtımı
Genel olarak beton elemanların imalatı sırasında imalat kolaylığı sağlamak, betonun kalitesini artırmak,
istenen özelliklerin verilmesini sağlamak ve su geçirimsizliği elde etmek amacıyla toz ya da sıvı halde bulunan yapı kimyasallarının
katkı olarak kullanılması ile yapımıza su girişini ve etkilerini azaltıcı uygulamalar bütünüdür.
Su/çimento oranını düşürerek beton içerisindeki kılcal boşlukları azaltan,
beton içerisindeki kapiler boşlukların tıkayan vb. fonksiyonlara sahip beton katkıları ve derz malzemeleri bu gruba girer.
Dış yüzeye uygulanan derz malzemeleri :
Suyun betondaki genleşme veya inşaat derzlerine girmesini engellemek için polietilen veya hypalon su tutucu bantlar kullanılır.
Suyu durdurma veya beton içerisinde gideceği yolu uzatma prensibi ile çalışırlar.
Betonun bünyesine uygulanan derz malzemeleri :
Dış yüzeydeki suyun betondaki genleşme veya
inşaat derzlerinden geçişini engellemek için su tutucu bantlar veya su ile genleşen mastik ve profiller kullanılır.
Suyu durdurma veya beton içerisinde gideceği yolu uzatma prensibi ile çalışırlar.
İç yüzeye uygulanan derz malzemeleri :
İ ç yüzeydeki suyun betondaki genleşme veya inşaat derzlerinden geçişini engellemek için hypalon su tutucu bantlar kullanılır.
Suyu durdurma prensibi ile çalışırlar (Şekil 2).
Suyun bulunabileceği dış ortam ile yapı kabuğu arasında su geçirimsiz katman oluşturmak için yapılan işlemler bütünüdür. 2- Yüzeysel su yalıtımı
Bu amaçla su geçirimsiz özel su yalıtım örtüleri kullanılır.
Su yalıtımı, yapılara suyun girebileceği bölgelere doğru su yalıtım örtülerinin uygulanması ile yapılır.
Su yalıtımı uygulamalarının suyun geldiği taraftan, yani yapının dış tarafından yapılması tercih edilmelidir.
Temelde yapılacak uygulamalarda ilk adım; zemin etüdü ve varsa zemin suyunun
test edilerek bu suların olası etkilerinin tespit edilmesidir. Yapılan etüt çalışmalarının ardından,
mümkünse binanın toplam oturma alanından
daha büyük olacak şekilde yatay olarak grobeton dökülür ve bunun üzerine su yalıtım katmanı uygulanır.
Bina su yalıtımının üzerine inşa edilir ve suyun etki edebileceği seviyeden temele kadar olan düşey duvarlara da su yalıtımı uygulanır.
Grobeton üzerine yapılan su yalıtımı ile düşey duvarlara yapılan su yalıtımları üst üste bindirilerek bina dıştan bohçalanmış olur.
Binanın oturma alanından daha geniş temel çukurlarının açılamadığı durumlarda ise yapının
üzerine oturacağı bir betonarme çanak oluşturulur.
Bu çanağın iç tarafından su yalıtımı yapılır ve bina bu çanağın içine oturtulur.
Uygulamalar, yalıtımı geçemeyen suların yapıdan uzaklaştırılması amacıyla su yalıtımından
daha aşağı seviyede drenaj (tahliye) yapılması ile tamamlanır. (Şekil 3)
Çatılarda yapılan ısı yalıtımı uygulamaları, enerji tasarrufunun yanı sıra, yoğuşmayı (terlemeyi) önlerken, Çatılarda ısı ve su yalıtımı çözümleri birbirleri ile uyumlu olmalıdır.
su yalıtımı uygulamaları da yağış sularının yapıya zarar vermesini engelleyerek bir bütün oluşturur.
Eğimli çatılarda su yalıtımı,
çatı örtüsü altına su yalıtım örtüleri serilerek veya
çatı örtüsü olarak güneşin ultra-viyole ışınlarına dayanıklı su yalıtım malzemeleri kullanılarak yapılır.
Yalıtımı aşamayan su, dere ve yağmur suyu drenaj (tahliye) boruları vasıtası ile yapıdan uzaklaştırılarak uygulama tamamlanır.
Teras çatılarda ise suyun yönlendirilmesi için, önce bir eğim betonu dökülür.
Uzman firmalarca yapılan tespitlere bağlı olarak su ve ısı yalıtımı uygulamaları yapılır.
Süzgeçler ve yağmur suyu drenaj (tahliye) boruları ile su yapıdan uzaklaştırılır (Resim 4).
Su yalıtımında kullanılan malzemeler, kullanım alanlarına ve özelliklerine göre üç ayrı başlık altında toplanırlar.
Temel olarak su geçirimsizlik sağlayan malzemelere su yalıtım malzemeleri denir.
I. Su Yalıtım Örtüleri
• Bitümlü örtüler:
Okside Bitümlü Örtüler,
Polimer Bitümlü Örtüler (APP/SBS katkılı)
• Sentetik örtüler: PVC, EPDM, TPO, ECB/ECO, vb.
II. Sürme Esaslı Malzemeler
• Çimento esaslı malzemeler
• Akrilik esaslı malzemeler
• Bitüm esaslı malzemeler
• Poliüretan esaslı malzemeler
III. Yapısal Su Yalıtım Malzemeleri
• Yapı kimyasalları
• Derz malzemeleri
Su yalıtım malzemeleri;
kullanım amacı ve uygulanacak bölgeye göre; ortamdaki su basıncına,
zeminin yapısına, yapıdan beklenen hareketlere, ürünün üzerine gelecek olası yüklere,
iklim koşullarına ve yapıdaki detaylara göre seçilmelidir.
Türkiye'de
su yalıtımı bilincinin gelişimi
17 Ağustos 1999 tarihinde yaşanan büyük deprem,
Türkiye'deki yapıların güvenliğinin tartışılmasına yol açmıştır.
Bu tartışmalarda ön plana çıkan, eksik malzeme kullanımı ve kalitesiz işçilik oldu.
Ancak, yapı güvenliğini tehdit eden en önemli tehlikelerden biri olan
korozyon ve korozyonun engellenmesi için şart olan su yalıtımı konusu gündemde çok az yer buldu.
Türkiye'nin yüzölçümü olarak yüzde 92'sinin, nüfus yoğunluğu olarak da yüzde 95'inin deprem kuşağında bulunduğu düşünüldüğünde,
korozyonu engellemenin daha doğru bir deyişle su yalıtımının Türkiye için ne denli yaşamsal bir önem taşıdığı ortaya çıkar.
Aktif fay hatlarının meydana getirdiği depremlerin, son 58 yıl içerisinde;
58 bin 202 vatandaşımızın hayatını kaybetmesine,
122 bin 096 vatandaşımızın yaralanmasına ve yaklaşık
411 bin 465 binanın yıkılmasına veya ağır hasar görmesine yol açtığı biliniyor.
Buna rağmen, karar mercilerinde su yalıtımının öneminin yeterince kavrandığını ifade etmek mümkün değildir.
alıtımı projelerinin ve uygulamalarının yapılmasına ve denetlenmesine yönelik hiçbir ifade yoktur.
Aksine, kamunun inşaat işlerinde şartname niteliği taşıyan,
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı birim fiyat ve tariflerinde, bina temellerine uygulanacak olan su yalıtımı izne tabidir.
12 Ağustos 2001 tarih ve 24491 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan
“Yapı Denetimi Uygulama Usul ve Esasları Yönetmeliği”
kapsamında statik projeye uygunluk, zemin etüdü,
beton kalitesinin ölçümü ve ısı yalıtımı ile ilgili tüm proje ve uygulama denetimleri ele alınıyor.
Fakat yapının su ve suyun zararlı etkilerinden yalıtım ile korunması göz önünde bulundurulmuyor.
Dolayısıyla su yalıtımı proje ve uygulamalarının da dayanıklı ve güvenli bina temini hedeflerine ulaşılabilmesi için
mutlaka yapı denetim kanununun kapsamına alınması gerekiyor.
Ülkemizde 1990 yılı ve öncesinde yürürlüğe giren standartlar ile binalarda zemin rutubetine karşı yapılacak yalıtım için yapım kuralları,
zararlı kimyasal etkileri olan su,
zemin ve gazların etkisinde kalacak betonlar için yapım kuralları ve binalarda yeraltı suyuna karşı yapılacak yalıtımlarda
tasarım ve yapım kuralları tanımlanıyor.
Fakat bu standartları esas alarak tasarım ve uygulama yapılmasına yönelik bir yönetmelik bulunmuyor.
Avrupa Birliği ülkelerindeki inşaat kalitesi ve bu ülkelerdeki deprem tehdidinin,
Türkiye'deki kadar etkin olmaması nedeniyle su yalıtımı ile ilgili düzenlemeler, ısı yalıtımındaki kadar öncelikli olarak ele alınmıyor.
Günümüzde AB'nin teknik komisyonları;,
bitümlü ve sentetik örtülere yönelik ürün standardı oluşturma
çalışmalarının yanı sıra bu ürünlerin geri dönüşüm olanakları ile ilgili konularda faaliyet yürütüyor.
Yaşanan deprem felaketleri sonrasında
2004 yılında Bayındırlık ve İskân Bakanlığı tarafından düzenlenen ve birçok bilim adamının da görev aldığı
Deprem Şurası'nın sonucunda yayımlanan raporlarda;
su yalıtımı malzemeleri, detay malzemeleri grubunda ele alınmıştır.
Kaliteli betonun öneminin vurgulandığı
raporda betonun suyun ve nemin zararlı etkilerinden korunması amacıyla yapılan
su yalıtımının bir detay malzemesi olarak ele alınması önemli bir eksiktir.
Deprem Şurası'nın sonuç bildirgesi uyarınca
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı'nca hazırlanacak olan
“Yapı Kanunu”
ile mutlaka su yalıtımı uygulamaları zorunlu hale getirilmelidir.
Ayrıca bu kanunun; su yalıtım projelerinin hazırlanması,
proje ve uygulamaların yetkili mercilerce denetlenmesini gerektiren maddeler içermesi halinde ülkemizdeki önemli bir eksiklik giderilmiş olacaktır.
Türkiyede Bitümlü Örtü Üretimi:
Türkiye'de bitümlü örtülerin fabrikasyon üretimi,
1976 yılında Cam Elyaf San. A.Ş.'nin Gebze'de BTM markası ile okside bitümlü örtü üretmesiyle başladı.
Firmanın 1977 yılında okside bitümlü örtü satışı sadece 600 bin m 2 idi. Aynı tarihlerde
Bursa'da Taysan firması da Sudur adında okside bitümlü örtü üretimine başladı.
Ancak 1980 yılında üretimine ara verdi. 1986 yılında BTM A.Ş.,
Cam Elyaf A.Ş.'den bitümlü örtü tesislerini ve BTM ürün ismini satın alarak, İzmir'de üretimine başladı.
1988 yılına kadar fabrikasyon ve mevcut standartlara uygun olarak üretilen tek ürün BTM bitümlü örtüleri idi.
Yalteks A.Ş. 1988 yılında polimer bitümlü su yalıtım örtüleri üretmeye başladı.
Bu iki firmanın ardından 1993 yılında Polypet A.Ş., 1998 yılında Onduline Avrasya A.Ş. polimer bitümlü örtü üretimine başladı.
2004 yılında Ode AŞ ve Standart AS'de2001 yılında polimer bitümlü örtü üretimine başladı.
Yukarda adı sayılan firmalar BİTUDER üyesi olup tüm ürünlerini TSE belgesi ile üretmekte ve pazara sunmaktadırlar.
Su Yalıtım Pazarı
Yaşanan deprem felaketleri; Türkiye'deki inşaat tekniğinin ve alışkanlıklarının yeniden gözden geçirilmesine neden oldu.
Türkiye'nin bir deprem ülkesi olması, nüfusun yoğun olarak bulunduğu ülkenin batı bölgelerinde önümüzdeki 30 yılda,
şiddetli bir deprem oluşturma ihtimalinin yüksek olması kamuoyunun bilinç seviyesinde ve ilgi düzeyinde artışa neden oldu.
Bu ilgi ve bilinç seviyesindeki artış, yapının korunmasında önemli bir role sahip olan yalıtım uygulamalarının
sayısında artışa ve pazarda büyümeye neden olmuştur.
Son yıllarda su yalıtım pazarına; zor detaylarda kullanılmak üzere tasarlanan,
poliüretan esaslı sürme veya püskürtme su yalıtım membranları,
her tür iklim şartlarına uygun polimer bitümlü su yalıtım örtüleri,
farklı formülasyonlara sahip sentetik esaslı su yalıtım örtüleri gibi yeni malzemeler sunuluyor.
Aynı zamanda, noktasal yapıştırmaya uygun özel hazırlanmış alt yüzeyli polimer bitümlü su yalıtım örtüleri vb.
mevcut ürünlerde kullanım kolaylığına yönelik yeni ürünler, son gelişmeler olarak göze çarpıyor.
Avrupa bitümlü örtü pazarının 2000 yılı büyüklüğü 800 milyon metrekaredir.
İtalya 130–140 milyon m 2 'lik,
Almanya 260 milyon m 2 'lik
ve Fransa 100 milyon m 2 'lik pazar paylarıyla öne çıkar
(Şekil 6). 2001 yılına gelindiğinde, AB'de gerek inşaat sektöründe yeni yatırımların az olması,
gerekse büyüme oranlarının düşük olması nedeniyle bitümlü örtü pazarında küçülme meydana gelir.
2001 yılında Avrupa pazarı 700 milyon m 2 mertebelerindedir.
Türkiye'de polimer bitümlü örtü satışlarını yıllar içinde inceleyecek olursak,
(Şekil 7)Ülkemizde su yalıtımı yapılmasına yönelik herhangi düzenleme bulunmuyor.
Aksine resmi yapılarda temelde su yalıtımı yapılabilmesi için idarenin onayı aranıyor.
Aslında AB genelinde su yalıtımı ile ilgili bir direktif yayımlanmamıştır.
Avrupa'da su yalıtım uygulamaları; inşaat işlerinin vazgeçilmez bir parçası olarak görüldüğünden,
pazar büyüklükleri ülkemizin çok üstündedir. Pazar büyüklükleri incelendiğinde
Almanya'nın ülkemizden 5,8 kat, İtalya'nın 2,9 kat ve Fransa'nın ise 2 kat daha fazla bitümlü örtü kullandığı ortaya çıkıyor.
2001 yılında yaşanan ekonomik sorunlar gelişen sektörde daralmaya neden olmuştur.
Ancak 2002 de başlayan büyüme devam etmektedir.
Halen pazarda tüm bitümlü örtü üretimlerine TSE belgesi almış 6, bazı ürünlerine TSE belgesi almış 3,
TSE belgesi olmadan üretim yapan 6 üreticiyi de eklersek şu anda Türkiye pazarında 15 tesiste polimer bitümlü örtü üretilmektedir.
Bunun dışında pazara az miktarda da ithalat yolu ile Rusya, İran, S. Arabistan, İtalya ve Fransa'dan örtü ithal edilmektedir.
Türkiye'de üretilmekte olan polimer bitümlü örtüler başta Türki Cumhuriyetlere,
Ortadoğu, Balkanlar ve Rusya pazarlarına da ihraç edilmektedirler.
2005 yılı içinde ihraç edilen polimer bitümlü örtü miktarı yaklaşık 4 milyon m 2 dir.
Yapılan bir araştırmaya göre de 2005 yılı içinde
ürkiye pazarında satılan örtülerin kullanım alanlarına göre miktar dağılımları aşağıdadır. (Şekil 8)
2005 ÖRTÜ PAZARI | m2 49.000.000 | |||
Min Örtü | S. Örtü | Alu. Örtü | Toplam | |
Eğimli Çatılar | 4.000.000 | 2.500.000 | 500.000 | 7.000.000 |
Kiremit Kaplı Çatılar | 2.000.000 | 5.000.000 | ||
Şingıl Kaplı Çatılar | 2.000.000 | 2.000.000 | ||
Düz Çatılar | 1.500.000 | 12.000.000 | 500.000 | 14.000.000 |
Detay Çözümleri | 1.000.000 | 500.000 | 500.000 | 2.000.000 |
Toplam Çatıda | 6.500.000 | 22.000.000 | 1.500.000 | 30.000.000 |
Çatı Dışı Kullanım | 19.000.000 | 19.000.000 | ||
Temeller, perde duvarları, ıslak hacimler, yüzme havuzları, karayolları, viyadükler vd. | ||||
Şekil 8: 2005 yılı satışlarının kullanım yerlerine göre dağılımları |
BİTÜMÜN TARİHÇESİ
Tarih sürecinde fosil esaslı bitümün çok eski çağlardan beri hastalıklara ilaç,
savaşlarda yakıcı madde olarak kullanıldığı görülmektedir.
İnsanoğlunun kullandığı yapıların gelişimi ile birlikte özellikle su yalıtım malzemesi olarak tarihte kil, kireç,
katran (bitkisel) ve fosil esaslı bitüm kullanılmıştır.
O devirlerde taşlar arasındaki derzlere doldurulan
bitüm mineral tozlarla karıştırılarak katmanlar halinde sürülmekte ve bazen bu karışıma bitki lifleri ve sapları da eklenmekteydi.
Mineral agregalar ile bitümün karışımı olan asfalt kimi ülkelerde bitümle aynı terim olarak algılanmıştır.
Fosil esaslı bitüm ile bileşen ve doğada kireçleşmiş kaya olarak bulunan asfaltın
tarihte ilk olarak M.Ö.3200–540 yılları arasında,
Mezopotamya'da ve İndüs Vadisi'nde yol ve duvar inşaat işlerinde kullanıldığı bilgilerine ulaşılmıştır.
Asfalt özellikle suya karşı tecrit işlerinde bolca kullanılmıştır.
16. yüzyıldaki malzeme ise, kesintisiz su yalıtımı yapılabilen dökme asfalttı.
Fosil esaslı bitüm ile bileşen ve doğada kireçleşmiş kaya olarak bulunan asfalt, özellikle Güney İtalya ve Fransa'da iyi bilinmekteydi.
18. yüzyıl ortalarında ise yeni kaynakların ortaya çıkarılmasıyla,
Almanya ve Hollanda'da da
yaygın olarak kullanımına başlandı.
1800'lü yılların başlarında Fransa'da köprü ve tretuar zeminlerini kaplama işlerinde asfalt kullanıldığı tespit edilmiştir
ve
Amerika Birleşik Devletleri'nin Philadelphia şehrinin 1838 yılında tretuar inşaatı için bir miktar asfalt ithal etmiş olduğu bilinmektedir.
1870 yılında, Belçikalı kimyager E.J. de Smadt tarafından ilk defa New Jersey'de asfalt yol kaplaması yapılmıştır.
Washington'da ise 1876 yılında ithal asfalt ile yol kaplaması gerçekleştirilmiştir.
18.yüzyılın sonlarında çatılarda ise asfalt kullanımı olumlu sonuçlar vermediği için farklı malzemeler denenmiştir,
Margerger adlı bir Alman bilim adamı yeni bir yöntem kullanarak,
Nürnberg - Almanya yakınlarında ahşap bir çatıyı kömür katranı ile defalarca astarlayarak yalıtmıştır.
Kömürden elde edilen katran malzemesi, ilk defa 17. yüzyılın sonlarına doğru İngiltere'de ortaya çıkarılmıştır;
ancak 19. yüzyıldaki Sanayi Devrimi ile katran mevcudiyeti oldukça artmıştır.
Modern kimya sanayinin gelişmesiyle, katran ve zift kullanımı gittikçe yaygınlaşmıştır.
Aralara katran kâğıdı koyup katmanlar halinde teras çatılara dökülen katran, kömürden damıtılarak elde edilmektedir.
Yakın zamana kadar katran ve zift, petrol kökenli sanılmakta dolayısıyla bitümle aynı vasıflarda kabul edilmekteydi.
Bugün için bile, her ikisinin de suda çözünmemesi, mükemmel yapışabilirlikte olmaları,
inşaat sektöründe kullanılmaları ve siyah renkte olmaları nedeniyle karıştırılabilir.
Köken ve kimyasal olarak farklı ancak kullanım alanları aynı olan
bu malzemelerden katran, sağlığa zararlı olduğu için yerini zamanla bitüme bırakmıştır.
Bitüm, ham petrolden uçucu ve hafif yakıtlar rafine edildikten sonra kalan ağır petrol bileşenidir.
Damıtılmış petrolden elde edilen bitüm başlarda en çok yol inşaatlarında yapıştırıcı amaçlı kullanılmaktaydı.
Çünkü 50 °C 'de eriyip, 0 °C 'de kırılması, bina çatılarında kullanılmasını engellemekteydi.
Daha sonraları denenen bir yöntemde, erimiş bitüme yüksek sıcaklıkta hava üflendi.
Bu yöntemle, oksijen ile yapısı değiştirilmiş bitümün daha iyi bir ısıl kararlılığa kavuşması sağlandı.
“Okside”
bitüm olarak bilinen bu tipin sıcaklık aralığının -5°C ila + 70°C olmasıyla ise bitümün,
bina çatılarında su yalıtım amaçlı kullanım süreci başlamış oldu.
Okside bitüm, çatılarda kullandığımız bitümlü örtülerin ham halini oluşturmaktadır.
Bu dönemlerde su yalıtımı; uygulama sahasında, sıcaklığı
200–220 °C 'ye
kadar çıkabilen özel kaplar içerisinde ısıtılarak akışkan hale getirilen okside bitümün
taşıyıcı karton aralarına sürülerek katmanlar halinde yapıştırılması yöntemi ile yapılırdı.
Uygulanacak alana doğrudan dökülen sıcak bitüm, geniş fırçalarla yüzeye yayılır.
Bu işlemin ardından, bitümlü karton ruloları serilir, bu işlemler birkaç defa tekrar edilerek bitümlü kartonlarla
3–4 katmanlı uygulamalar gerçekleştirilirdi. İngilizlerin metodundaysa uygulama,
serilmekte olan bitümlü kartonun hemen önüne sıcak bitüm dökerek yapılırdı.
Sonuçta ortaya toplam 8–10 mm kalınlıkta olan, katmanlı ve sürekli bir su yalıtım örtüsü çıkmaktadır.
Su yalıtımı olmayan
binaya
izin verilmeyecek
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı,
Planlı Alanlar İmar Yönetmeliği'nde yapılacak değişiklikle su yalıtımını zorunlu hale getirdi.
Zemin suyunun, binanın taşıyıcı sistemine tehdit oluşturmaması için yeni yapılacak binalarda
Su Yalıtımı da denetlenecek.
Mesleki Hizmetler Genel Müdürü Bülent Ercan, yaptığı açıklamada,
binaların altındaki suların, zaman içerisinde, yapıların taşıyıcı sistemini doğrudan etkilediğini söyledi.
Bu durumun, zamanla taşıyıcı sistemde korozyona Yol açtığını vurgulayan Ercan,
böylece yapının ekonomik ömrünün doğal olarak azaldığını ve zemine ilişkin sorunlar oluştuğunu belirtti.
Ercan, toprağa dayalı tüm Bodrum katlarda dış etkilere karşı Su Yalıtımı yapılmasının çok önemli olduğuna dikkati çekerek, şunları söyledi:
"Yapı kullanma izni alınması aşamasındaki teknik kriterler arasında su yalıtımı da mutlaka belirtilecek.
Diğer yalıtımlar, bina yaşarken de yapılabilir. Ama zemin altında kalan kısımlarda daha sonradan su yalıtımı yapılması çok zor.
Isı Yalıtımı gibi su yalıtımı da yapılmamış ise yapıya kullanma izni verilmeyecek.
Ancak gerekli tedbirler alındıktan sonra Yapı kullanım belgesi verilecek."konuthaberleri.com
Para cezası uygulanacak
Su yalıtımı yapılmaması halinde, bunun vereceği hasar göz önünde bulundurularak sorumlulara İmar Kanunu gereğince
2, 4 veya 6 bin lira para cezası uygulanacağını anlatan Ercan,
"Kentsel Dönüşüm yaptığımız bir aşamada, yapının ekonomik ömrünü düşürecek her şeyi ortadan kaldırmak gerekiyor.
Aksi taktirde yaptığımız Kentsel Dönüşümün çok anlamlı olmaz" dedi.
Yaşam kalitemizi önemli ölçüde etkileyen konutlarımızın sağlıklı, güvenli ve konforlu olması çok önemli.
Ancak maalesef ülkemizdeki konutların çoğunda bırakın lüksü, konforu bazı standart özellikler bile eksik.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) yaptığı, Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması’nın sonuçları da bunu kanıtlıyor.
Araştırmaya göre; Türkiye’deki konutların yüzde 43,8’inde sızdıran çatı, nemli duvarlar ve dolayısıyla küf, rutubet sorunu var.
Bitümlü Su Yalıtımı Üreticileri Derneği (BİTÜDER) Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Özcan’a göre;
bu demek oluyor ki bu konutlarda su yalıtımı yok.
Oysa su yalıtımı binanın taşıyıcı sistemini korozyondan yani paslanmadan koruyor.
Bu da depreme karşı daha sağlam yapılar anlamına geliyor.
Suyun zararlı etkileri, yapının ömrü ve dayanıklılığı açısından en büyük tehdit…
Binalarımız; yağmur, kar gibi yağışlar, toprağın nemi ve toprak tarafından emilen yağış,
banyo, tuvalet gibi ıslak bölgelerde su sızıntıları ve zemindeki basınçlı veya basınçsız yeraltı suları nedeniyle suya maruz kalıyor.
Yapıya herhangi bir yoldan sızan su, taşıyıcı kısımlarındaki donatıları korozyona uğratıyor,
kesitlerinin azalmasına ve yük taşıma kapasitesinin ciddi miktarlarda düşmesine neden oluyor.
Binaların suya ve neme karşı korunması için tek çözüm ise su yalıtımı…
Su yalıtımı olmayan bina 10 yılda taşıma kapasitesinin % 66’sını kaybediyor
BİTÜDER Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Özcan,
büyük bir depremde, korozyona uğramış bir binanın ayakta kalmasının hemen hemen mümkün olmadığını belirtti.
Özcan, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Hasar Tespit Komisyonu tarafından
1999 depreminden sonra hazırlanan rapora dikkat çekti.
Komisyon tarafından 55 bin 651 konut ve işyerinde yapılan kontrollerde,
bu binaların yüzde 79'unun hasarlı bulunduğunu söyleyen
Özcan, hasarlı binaların yüzde 64’ünde hasar nedeninin korozyon olduğunu vurguladı.
Özcan, su yalıtımı olmayan binaların korozyon nedeniyle
10 yıl sonra başlangıçtaki taşıma kapasitesinin, belli koşullarda yaklaşık yüzde 66’sını kaybettiğini vurguladı.
Sağlıklı konutlar için de su yalıtımı şart!
TÜİK Araştırması’na göre;
Türkiye’deki konutların yüzde 43,8’inde sızdıran çatı,
nemli duvarlar ve dolayısıyla
küf, rutubet sorunu olduğuna dikkat çeken Özcan,
su yalıtımının konutlarda bakteri ve küf oluşmasını engellediğini,
suyun çatı ve duvarlardan sızmasını önleyerek sağlıklı ve konforlu ortamlar sağladığını kaydetti.
Nem ve nemin yol açtığı küfün, mekânlarda kötü kokuların oluşmasına ve bakterilerin üremesine neden olduğunu ifade eden Özcan,
bu havayı soluyan kişilerde alerji, astım, bronşit gibi hastalıkların kaçınılmaz olduğunu söyledi.
Yapı Kanunu’nda su yalıtımı zorunlu olmalı
Yapı Kanunu’nda su yalıtımının mutlaka zorunlu hale getirilmesi gerekliliğine dikkat çeken Özcan,
“Bina statiğinin Deprem Yönetmeliği’ne uygunluğu nasıl denetleniyorsa,
Su Yalıtımı Uygulama Kural Standardı da mecburi standart olmalı ve denetlenmeli.
Özellikle denetim mekanizmasındaki eksiklikler Deprem Yönetmeliği’ne uygun yapı güvenliği ilkesini bozuyor, can ve mal kaybına yol açıyor.” dedi.
''''''ÖNEMLİDİR'''''''
PAYLAŞIMLARIMIZ
GOOGLE VE DİĞER ARAMA MOTORUNDA YAYINLANMIŞ
ÇEŞİTLİ ÇALIŞMALARDAKİ ALINTILARDAN OLUŞMAKTADIR VE TAMAMEN BİZE İLGİNÇ GELEN KONULARIN
PAYLAŞIMINDA FAYDA SAĞLAYABİLECEĞİMİZ DÜŞÜNCESİNDEN HAREKETLE ORTAYA ÇIKMIŞTIR
VE
TİCARİ DEĞİLDİR..
BİLGİ AKTARIMLARIMIZDA SAKINCALI VEYA PAYLAŞIMI İSTENMEYEN ALINTILAR OLURSA UYARILDIĞIMIZDA PAYLAŞIMLARIMIZDAN ÇIKARILACAKTIR...!!
